Duygusallığı insanlara önemli bir samimiyetsizlik aracı olarak kullanmayı öğreten şeytan, onlara bu konunun tüm inceliklerini ve gizli yöntemlerini de gösterir. Başta da belirttiğimiz gibi, duygusallığın dışa vurulduğu çok çeşitli tavır bozuklukları vardır. Ağlama, bunlar arasında en açık olarak uygulanan ve en bilinenlerinden biridir. Ancak bunun dışında şeytanın insanlara öğrettiği bazı gizli ağlama ve acındırma yöntemleri de vardır. Yaşadıkları bu olumsuz ruh halini, çevrelerindeki insanlara karşı birtakım mesajlar verebilmek için kullanan insanlar ellerindeki bu şeytani imkanları değerlendirirken son derece dikkatli davranırlar. Bu samimiyetsiz yöntemlerin her biri bu kişilere göre ayrı bir etki gücüne sahiptir. Bu kozların hepsini bir anda ortaya koyarak harcamak istemez, şeytanın sinsi planları doğrultusunda hedeflerine yönelik olarak en iyi şekilde kullanmak isterler. Bu nedenle de ağlamayı en son kozları olarak görür ve ağlama öncesinde meydana gelen diğer safhaları tek tek karşı atak olarak kullanırlar.
Bu atakların başında da "ses titremesi ve çeşitli ağlama mimikleri" gelir. Sesini titreten bir insan aslında karşı tarafa tehlikenin yaklaştığını şeytanın sessiz diliyle sinsice haber vermektedir. Birkaç kelime daha söylendiği takdirde ağlama sesine dönüşecek titrek ses tonu, aşağı doğru kasılmış, kontrollü şekilde titretilen dudaklarla bu ilk aşama başarı ile oynanmaktadır. Tüm bunlarla eğer geri adım atılmayacak, haklı oldukları kabullenilmeyecek olursa kısa bir süre sonra ağlama eyleminin ortaya konacağı anlatılmaktadır. Kişinin bununla amaçladığı; 'bu duruma meydan vermemek için o anda istediği herşeyin yapılması, nefsinin onore edilerek kendisinin çok haklı, karşı tarafınsa tamamen haksız olduğunun ifade edilmesini sağlamaktır. Kendi şeytani mantığına göre; ona karşı büyük bir haksızlık yapıldığının, hakkının yendiğinin doyurucu örnekler üzerinden ona ispatlanması şarttır. Onu gerçekte inanılmasa da övmek, ne kadar masum ve iyi bir insan olduğunu bu eylemiyle daha da iyi kanıtladığını ifade etmek gerekmektedir. Ancak o zaman bu eylem uzamadan engellenebilecektir.'
Oysa iman eden bir kişi, tüm bunların, çok basit düşünen, Allah'ın herşeyden haberdar olduğunu unutan bir insanın sinsi bir oyunu olduğunu hemen kavrar. Ona, nefsinin çok kötü bir oyun içinde olduğunu ve kendisini küçük düşürmek istediğini hatırlatır. Eylemine daha en baştan engel olmak için onun şuurunu açıcı sözler söyler, Kuran ayetlerini hatırlatarak onu uyarır. Niçin ağlamaya başladığını sorarak, nedenindeki samimiyetsizliği onun kendi ağzından duymasını sağlar. Bu eylemin onu masum göstermek bir yana, çok küçük düşürücü bir görüntü oluşturduğunu, ağlama eyleminin tevekkülsüz insanların bir zaafı olduğunu hatırlatır. Buna rağmen eyleminden vazgeçmeyen bir insan ise tüm bunları bilerek, kötü bir işe devam etmekle Allah Katında bir sorumluluk yüklenmiş olur.
Sesini titreterek ve çeşitli ağız mimikleri yaparak istediğini elde edemeyen bir kişi elindeki ikinci kozu kullanmaya başlar. Bu ise ağlamaya biraz daha yakın bir görüntü ortaya çıkarır. Bu aşamada artık göz de kullanılmaya başlar. Göze ağlama öncesi oluşan ıslak ve anlamsız bakış yerleştirilir. Buğulu bakışlarla karşıdaki insanların gözleriyle bağlantı kurularak onları daha derinden etkilemek için çaba sarf edilir. Ses ise artık tam olarak frenlenmiştir. Çevresindekilere son safhaya çok yaklaşıldığını ifade etmek için sorular kesik kesik, anlamsız ve titrek sözcüklerle cevaplanmakta; çaresizlik olabildiğince vurgulanmaya çalışılmaktadır. Kişi hiç taviz vermeden kendisine acınmasını beklemekte, şeytani bir merhamet arayışı ile bu oyunu sürdürmektedir. Duygusal bakışları ve kesik cümleleri devreye sokarak eylemini daha da şiddetlendirmektedir. Ses çok cılız çıkmakta, ifadeler olabildiğince aciz, zavallılığını vurgulayacak şekilde seçilmektedir.
Oysa Müslümanın hayatında hiçbir zaman aciz kalmayı kendine yakıştıracağı, çaresizliği kabul edeceği bir an olmaz. Her şartta gücünü ve güvenini Allah'tan alan, son derece akıllı, çözümcü bir karakter gösterir. Karşısına çıkan hiçbir engel ya da kendisinden beklenilen hiçbir şey onda yılgınlık oluşturmaz. Allah'ın her olayı mutlaka çözümü ile birlikte yarattığını bilerek imanın kendisine kazandırdığı güçlü karaktere uygun bir tavır sergiler. Kuran'da, "Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz." (Al-i İmran Suresi, 139) ayetiyle bildirildiği gibi, Allah'a tevekkül eden bir insanın Rabbimiz'in izniyle her işin üstesinden gelebileceğini bilir.
Samimi imanın insana kazandıracağı bu manevi güçten yoksun olan insanlar ise iradesizlikleri içerisinde bocalayıp dururlar. Dikkatlerini verdikleri ve irade gösterdikleri konular yalnızca samimiyetsiz hedeflerinden ibarettir. Bu amaçla kullandıkları gizli ağlama metodlarıyla (ses titretmek ve ağız mimikleri kullanmak) verdikleri sinsi mesajların istedikleri şekilde etkili olmadığını gördüklerinde kendi çarpık inançlarına göre yapılacak tek şey kalmıştır: "Ağlamak".
Bu aşama tüm ön safhaların işe yaramadığı durumlarda hızla devreye sokulur. Ses tamamen gider, konuşma kesilir. İstediğini elde edemezse yoğun olarak ağlar. İstediği şeyleri bu aşamada duyamazsa bu sefer ağlaması daha da güçlenir. Kişi haklı çıkmak uğruna bu tür küçük düşürücü ve neredeyse insanlık dışı bir görüntü sergilemeyi hiç çekinmeden göze alır. Nefsini kurtarmak adına tüm insani özelliklerini yitirmiş biri gibi davranmaktan da çekinmez. Allah Kuran'da nefsine uyarak kendisini yüceltmek ve insanların gözünde haklı çıkarmak peşinde olan bu gibi insanların amaçlarının aksine aşağılanacaklarını şöyle bildirmektedir:
Eğer Biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek haberi onlara aktar. Ki düşünsünler. (Araf Suresi, 176)
Şeytanı kendilerine dost edinen insanlar hakkında buraya kadar anlatılanların ortaya koyduğu çok açık bir gerçek vardır: Bu kişiler ağlayarak ortaya sinsi bir eylem koymaktadırlar. Bunun en önemli delillerinden biri bu kişilerin istedikleri anda bu karakterden sıyrılıp farklı bir kişilik gösteriyor olmalarıdır. Kendileriyle aynı bozuk ahlakı gösteren kimselerin yanlarına gittiklerinde son derece canlı ve konuşkan bir karakter gösterirler. Açılmakta, doğal bakıp konuşmakta hiç zorlanmazlar. Asla ağlamaklı bir ruh halleri de yoktur. Aksine sürekli gülen, neşeli, rahat, dışa dönük bir tavır içindedirler. Allah bu kimselerin durumunu Kuran'da şöyle bildirmektedir:
Doğrusu, 'suç ve günah işleyenler,' kimi iman edenlere gülüp-geçerlerdi. Yanlarına vardıkları zaman, birbirlerine kaş-göz ederlerdi. Kendi yakınlarına döndükleri zaman neşeyle dönerlerdi. (Mutaffifin Suresi, 29-31)
Ancak gösterdikleri bu samimiyetsiz ahlak hem dünya hayatında hem de ahirette bu kimseler için büyük bir azaba dönüşmektedir.
0 yorum:
Yorum Gönder