12 Mart 2010 Cuma

Kendilerinden çok emin olmaları nedeniyle başkalarını beğenmemeleri



Şeytanın sessiz dilini kullanan insanların kişiliklerinde en baskın gelen yönlerinden biri kendilerini beğenmeleridir. Aynı şeytanda olduğu gibi, kimsenin erişemeyeceği bir tür üstünlüğe sahip olduklarını düşünürler. Başkalarının kendilerinden üstün hatta kendi seviyelerinde bile olamayacağına inanırlar. En akıllı insanın kendileri olduğunu, hiç kimsenin fark etmediği gerçekleri kendilerinin fark ettiklerini sanırlar. Bu sapkın inançları onları sürekli olarak karşılarındaki insanlara akıl vermeye, yol göstermeye iter. Bu durum, şuurlarının puslu olduğunu, şeytanda olduğu gibi bu insanların da başkalarını küçümseyerek kendilerini büyütmeye çalıştıklarını göstermektedir. Allah birçok ayetinde bu kişilerin büyüklenmeleri nedeniyle samimi iman eden insanları beğenmediklerini dile getirdiklerini bildirmiştir:

Böylece: "Allah içimizden bunlara mı lütufta bulundu?" demeleri için onlardan bazısını bazısıyla denedik… (Enam Suresi, 53)

Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Bakara Suresi, 13)

Bu ayetlerden de anlaşıldığı gibi, sürekli artan büyüklük hisleri, karşılarındaki insanlar kendilerinden çok daha üstün ahlaklı oldukları halde, bu üstünlükleri takdir edebilmelerine engel olur. Şeytan onlara hem sessiz dilini, hem de insanlara sinsice ve kusur arayarak bakmayı öğretmiştir. Bu nedenle karşılarındaki insanların kendilerinden daha üstün bir akıl ve vicdana sahip olabileceklerini bir türlü kabul etmezler. Sürekli olarak açık ya da gizli metodlarıyla bu kıskançlıklarını ifade ederler. Her fırsatta bu kimselerde hata bulmaya çalışarak, kendilerini yüceltmeye çalışırlar. Bu amaçlarına ulaşmak için şeytani mantıklar ortaya atmaktan, Kuran ahlakına aykırı bir kişiliğe bürünmekten çekinmezler. Oysa Allah'ın Kuran'da "... Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır." (Yusuf Suresi, 76) ayetiyle bildirdiği gibi, insanların sahip oldukları üstünlükler Allah'ın takdiriyledir. Bu nedenle insan çevresindeki insanların her zaman için kendisinden daha üstün bir ahlaka, daha derin bir bilgiye sahip olabileceğini bilen tevazulu bir ahlak sergilemelidir.

Bunun yanı sıra, müminler de birbirlerinin eksik yönlerini görür ve bunları birbirlerine anlatırlar. Ancak onların bu tavırları Allah'ın Kuran ayetleri ile iman edenleri, iyiliği emredip kötülükten sakındırmakla, insanları güzel ahlaka davet etmekle sorumlu kılmış olmasındandır. Bu nedenle müminler birbirlerinin hatalı yönlerini dile getirirken, onları daha üstün bir ahlaka ulaştırabilmek, daha çok sevilecek insanlar haline getirebilmeyi amaçlarlar. Birbirlerinin hem dünyada hem de sonsuz ahiret hayatındaki mutluluğunu hedeflerler.

Söz konusu kişiler ise açık arama gözüyle bakar ve karşılarındaki kişilerin hatalarını telafi etmelerini istemezler. Bu eksiklikleri gündeme getirmekteki amaçları yalnızca kendilerini büyütebilmek, üstünlük kazanabilmektir. Kimi zaman da aynı amaçla insani kusurları veya olağan davranışları hata olarak değerlendirip, kendilerini üstün görebilmek için suni sebepler oluşturmaya çalışırlar.

0 yorum: