11 Mart 2010 Perşembe

Başlarına gelen olayların sorumluluğunu iman edenlere yüklemeye çalışmaları


Kendilerine yapılan hatırlatmalara kulak vermeyip kötü ahlaklarında direnen kimselerin, haksızlığa uğrama iddiasıyla kapıldıkları bir başka düşünce de başlarına gelen sıkıntıların sebebinin başkaları olduğudur. Allah, imanı kavradıkları, güzel ahlakın gerekliliklerini bildikleri halde şeytanın peşi sıra giden, kendilerine verilen öğütlere kulak vermeyen, kötülüklerinde direnen insanlara bu durumlarını değiştirmeleri için çeşitli şekillerde uyarılarda bulunur. Bu uyarılar, dünyada ve ahirette bu insanlar için büyük bir rahmettir. Şuurlarının açılıp, gerçeği görmeleri, yanlış yolda olduklarını anlayıp tevbe etmeleri içindir. Allah Kuran'ın "Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar." (Tevbe Suresi, 126) ayetiyle bu gerçeği insanlara bildirmiştir. Bir başka ayette ise Allah "... Belki dönerler diye, onları azapla yakalayıverdik." (Zuhruf Suresi, 48) sözleriyle insanların başlarına gelen sıkıntıların bir hikmetinin de onların imana dönmeleri olduğunu açıklamıştır.

Ancak bu uyarılar, kalplerindeki büyüklük ve haklılık iddiası nedeniyle söz konusu insanların nefislerine ağır gelir. Bunları anlamazlıktan gelmeye çalışırlar. Başlarına gelenlerin sorumlusunun çevrelerindeki insanlar olduğunu iddia ederler. Allah, Kuran'da bu ahlakı gösteren insanlara dair, kendilerine elçi gönderilen bir şehir halkının örneğini vermiştir:
Dediler ki: "Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azab dokunacaktır. Dediler ki: "Uğursuzluğunuz, sizinledir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Hayır, siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz." (Yasin Suresi, 18-19)

Ayetin devamında Allah kendilerine öğüt verildiği için uğursuzluğa uğradıklarını iddia eden insanların bu durumlarının gerçekte ölçüyü taşıran kimseler olmalarından kaynaklandığını bildirmiştir. Böyle bir durumda Kuran ahlakına uygun olan davranış, kişinin başına gelen sıkıntının kendisine Allah'tan gelen bir uyarı olabileceğini düşünerek Allah'tan korkup sakınması ve ahlakını düzeltmesidir.

Allah'ın ahirette de azap verebileceği ihtimalini düşünmek, normal akla sahip bir insanda ciddi bir korku ve pişmanlık oluşturur. Yaptıklarını düşünür, tevbe edip şeytandan Allah'a sığınır ve niyetini tamamen değiştirir. Ancak bir kısım insanlar böyle bir durum karşısında da şeytan ile olan dostluklarında kararlılık gösterir ve haksızlığa uğradıkları düşüncesini daha da güçlendirerek çevrelerindeki insanlara iftira atmaya devam ederler. Allah Kuran'da söz konusu insanların bu yaklaşımlarını başka örneklerle de açıklamaktadır:

Onlara bir iyilik geldiği zaman "Bu bizim için" dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler. (A'raf Suresi, 131)

Dediler ki: "Senin ve seninle birlikte olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık." Dedi ki: "Sizin uğursuzluğunuz (başınıza gelenler) Allah Katında (yazılı)dır. Hayır, siz denenmekte olan bir kavimsiniz." (Neml Suresi, 47)

Ayetlerden de anlaşılacağı gibi haksızlığa uğradıklarını iddia eden, başlarına gelenlerden samimi müminleri sorumlu tutan kişilerin bu durumunun asıl sebebi hiç kuşkusuz ciddi bir iman zaafiyeti içinde olmaları veya hiç iman etmemeleridir.

0 yorum: